Tren – Nihan Çakır

Tren

Nihan Çakır

Sana bu satırları yazdığıma inanamıyorum! Ama yazılması lazım…
Daha ne kadar bekleyebilirim ki?
Zaman geçiyor!

Taşınmaya karar verdim.

Dün akşam ofisten dönerken dernekten biri aradı. Yardımlaşma fonu için ayırdığımız paranın sekiz ailenin bir aylık mutfak masraflarını karşılayacak kadar olduğunu söyledi. Teşekkür etti. O ailelerin çocukları bize resim yapmışlar. “Fotoğraflarını paylaşacağım az sonra.” dedi. Bakmadan sildim fotoğrafları, bugün işten çıkarmak zorunda kaldığım 15 ailenin çocukları kimlere resim yapacak diye düşündüm çünkü. İçmedim ama bilemedin, aksine taşınmaya karar verdim.

Hatırlıyor musun, bayram sabahı babamla namaza gittim diye benimle günlerce eğlenmiştin. Ben de sana “eğilip kalktım, Queen’den bir şarkı mırıldandım.” dediydim. Sırf babamın gönlü olsun diye gitmiştim ya… Benim de gönlüm oldu orda biliyor musun? Nereden hatırladığımı bilmediğim dualar geldi dudaklarımın ucuna. Hatta camiden çıkıp da bahçedeki büyük çınarı görünce gözlerim de doldu ansızın. Çınara bakıp yalnız olmadığımı fark ettim birden. Şimdilerde kimselere söylemeden gidip cami bahçelerinde oturuyorum. Yok, Cuma’ya falan gitmeye başlamadım merak etme. Sadece camiye gitmiyorum çünkü… Geçen gün Kırım Kilisesi’nin bahçesinde oturdum mesela. Hani aradığında ulaşamadığın gün vardı ya, o gün. Kapatmıştım çünkü telefonu… Kimseye de söyleyemedim tabii. Şimdi sana söylüyorum. Çünkü taşınmaya karar verdim.

Biliyorum çocuğumuz olmasaydı aramızdaki ilişkinin farklı olacağına inanıyorsun. Değişmezdi diyorum ben de… Hatta daha fena olurdu. Evet, daha fena olurdu çünkü Selma ile öyle oldu. Selma mı kim? Selma, senin bir ara beni terk edip annenlere gittiğin zaman tanıştığım kadın. Hayatımda o kadar güzel gülen, neşeli ve lezzetli pilav yapan bir kadın tanımadım daha önce. Evet evet, annemin pilavından bile iyiydi. Çocuğumuz yoktu, ama Selma’yla da olmadı. Hâlâ evli olduğum için değil, inan bana… Senin yanındaki adam gibi değildim, onun yanında. Ama Selma’nın yanındaki adam da ben değildim. İşte bu yüzden taşınmaya karar verdim.

Sana hiç anlatmadım, eski mahallede otururken bakkalın camını kırmıştım. Topu isabetsiz atınca cama gelmiş, ben de babamdan korkup kaçmıştım. Ya altı ya yedi yaşındaydım. Yazık, benden hızlı koşamayan Taner arkada kalmıştı. Bakkal o sanmış, camı o kırdı diye Taner’i babasına şikâyet etmişti. Mustafa amca manyaktı. Taner’i o kadar dövmüştü ki, Taner’in kolu çıkmıştı ve sonra hep öyle kaldı, o kolu. Yıllarca mahalleye gidince Taner’le karşılaşmamak için özel çaba sarf ettim. Çocuktum ben de, en az Taner kadar babamdan korkuyordum. Geçen hafta sonu eski mahalleye gittim. Taner’in kahvesine… Konuşmak istemedi benimle. Hatta önce tanımıyor gibi yaptı. Özür diledim ondan, hatta utanmadım etraftaki insanlardan, anıra anıra ağladım, kolunu tuttum bırakmadım. Bişi demedi başta, hatta elindeki çay tepsiyle kalakaldı. Keşke başıma geçirseydi, bişi diyeydi. Demedi işte. “Çocuktuk be abi.” dedi. Sarıldık ağladık sonra. İşte o gün dönerken sana bunu anlatamayacağımı anlayıp, taşınmaya karar verdim.

Uzatmayayım, yazdıkça yazılır biliyorum. Taşınmak kolay değilmiş.

Bu trenden iniyorum ben bu istasyonda. Çocukları, kediyi, tatillerde aldığımız ıvır zıvır hatıra eşyaları, kitapları ve istediğin her şeyi sana bırakıyorum.

Sonuç olarak da bütün bu ‘kompartmanlar’dan taşınıyorum! Daha düzayak, sade bir zemine ihtiyacım var.
Belki bir karavana taşınırım, kıyı kıyı gezer, keşfederim… Kart atsam okur musun?

Bütün kalbimle…

Not: bitirdikten sonra son kez okurken, aklıma Pascal’ın şu lafı geldi. Kalbim sese gelsin diye yazayım istedim : “Kalbin de mantığı vardır, fakat akıl bundan bir şey anlamaz.”