Terminal – Nihan Çakır

Terminal

Nihan Çakır

Ben bir terminalde çalışıyorum. Eskiden buraya otogar diyorlardı. Şimdi terminal diyorlar. Sordum “Neden değiştirdiğiniz?” dedim, “Şimdi öyle moda.” dedi müdür. Ses etmedim. Niye edeyim ki. Etsem ne olacak. Sabaha doğru geliyorum, servis topluyor bizi. 5 gibi burada oluyorum, ezandan önce. Fırın yeni malzemeleri getirmemiş oluyor. Geceden kalanları yiyoruz kahvaltı niyetine. Çay da bayat oluyor o saatte, lanet olsun. Bayat poğaça, bayat çay. Dün lafladığım bir kadın “Bişi içi sabahları, tok tutar seni” dedi. Anlamadım ne dediğini, daha önce duymadığım bir şeyin adını söyledi. “Sonra taze poğaça gelince ondan yersin, çay da demlenmiş olur.” “Hee olur.” Dedim içimden kadına. Uzun uzun anlatasım gelmedi. Ne diyecektim ki, “onları çöpe atacağı için yememe izin veriyor patron. Tazeyi yememe izin vermez” ki mi? “Eh hanım abla, onları parasıyla satın almam lazım.” Diyemedim, anlamaz ki buraya gelen insanlar.

Buradan önce lokantada komiydim. Tepsileri taşımak ağırdı. Bitmemiş yemekleri çöpe atmak, sürekli “Bakar mısınız?” diyen insanlara bakmak ama onların beni görmediğini görmek. Çok dayanamadım. Yevmiyeyi de geciktiriyordu pis patron. Bir dayan iki dayan baktım olmayacak, bıraktım. Sonra burayı buldu bizim köyden biri. Patronu tanıyorum dedi. İlk haftalığı ona verdim, işi bulduğu için. Şimdilerde iyiyim.

Değişik bir yer burası. İnsanlar geliyor ve gidiyor. Arabalar ve otobüsler geliyor ve gidiyor. Bilet satan elemanlar da sürekli geliyor ve gidiyor. Artık kimsenin adını ezberlemiyorum. Abla abi bazen benden küçükse yeğen diyorum onlara. Yeğen dediğim çocukların anne babası kötü kötü bakıyor bana. Anlıyorum sen kimsin benim çocuğumun amcası dayısı olmak kim dediklerini. Umursamıyorum artık. Hem patrona da patron abi demeye başladım. Kimse de benim ismi öğrenmeye çalışmıyor zaten. Aynı lokantadaki gibi, bakar mısınız diyor herkes. Ben de dönüp bakıyorum.

Değişik olduğu kadar acayip de. Gelenleri görünce sevineceğimizi, gidenlerin ardından ağlayacağımızı düşünürken, burada başka türlüsü de oluyor. Bazen gidenin ardından hüzünle el sallayanların arabalarına nasıl sekerek eğlenerek bindiğini görüyorum. Ya da yolcunun bagajdan bavulu almasını beklerken hiç öpülüp koklanmadığını, karşılanmadığını da. En çok da onlara üzülüyorum galiba. Yanlarına gidip “Hoş geldin hemşerim. Nasıldı yolculuk?” diye sorasım geliyor. Ya da karşılayana “Korkuluk gibi dikileceksen, ne geldin be birader. Adam giderdi gideceği yere” diye çemkiresim.

Değişik bir yer burası, acayip de. Misal, bayağı oldu ben burada çalışmaya başlayalı. İkinci mevsim döndü yani… Kaç gece eder bilmiyorum, bekçi hâlâ benim burada çalıştığımı öğrenemedi. Halen girişte arkamdan seslenip “Hemşerim nereye?” diye soruyor. Sadece bana ama, yayanım yaa… Arabayla içeri girenlere sorduğunu görmedim daha. Üstelik burası bir terminal.

Tuhaf bir yer burası gerçekten.. İnsanlar yanında getirdikleri eşyaları burada unutup ya da ne bileyim bence yani, bırakıp gidiyorlar. Aramıyorlar da sonra. Unutmaları değil de, bu kadar kolay bırakmaları içime koyuyor. En çok kitapları, sonra şemsiyeleri. Çocuğunu unutan bir kadın hatırlıyorum, zavallı kız ne çok ağlamıştı. Kitapları unutmalarını seviyorum, almaya ayıracak param yok çünkü. Bir kez, okuduğum kitabı görüp bana çay ısmarlayan bir abi, anlattıklarıma gülüp “Evet dünya absürt bir yerdir.” demişti. Utandım soramadım ama sonradan öğrendim ne demek olduğunu.

Bazen servisten iki üç sokak önce iner azıcık yolda yürümek isterim. Yürüyecek bir mesafe olduğundan değil. Sadece gidebilecek bir yerim varmış gibi hissedeyim diye, çoğunlukla apartmanların ışıkları kapalıdır. Kimse uyanık değildir o saatte. Perdeler kapalıdır. Köpekler belki sesime uyanır ama dönüp bakmazlar bile. Ağrıma gider bilir misiniz çoğunlukla. Köpek bile bakmaz mı insana yaa…

Dedim ya değişik ve acayip bir yer burası. Gelenlere hoş geldin gidenlere güle güle diyoruz. Biz sabitiz burada. 3 bakar mısın kişisi, 2 bekçi, 4 tane de köpek ki, onlar değişiyor zaman zaman.

Alışıyorsun sonra. Dünya absürt bir yer. Burası da küçük bir dünya işte!