Elalem ne der? – Şeyma Keçeli

Elalem ne der?

Şeyma Keçeli

Yüzümün yavaş yavaş kızarmaya başladığını, terlediğimi ve bakışlarımı kaçırdığımı fark ediyorum. Utanç! Neyden utanıyorum ki ben şimdi? Yüzüm daha da kızarıyor, daha da terlemeye başlıyorum ve gözlerimi kapatarak bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Ağlamıyorum, sadece daha da çok utanıyorum. Bakışları takip ederek beni kınadıkları noktaya baktığımda gördüğüm şey; oğlum. Bağırıyor ve bir yandan da kafenin dışarısına koyulmuş masaların düzen ve intizamıyla ilgileniyor. Bu düzen konusu bazen artar, bazen azalır; bazen günümüz çok huzurlu geçer, bazen çok gergin; bazen beni görmediği zaman huzursuzlaşır, bazen benim olmadığımı fark etmez; bazen çok bağırır, bazen çok güler; ama her zaman insanlar garip bakar. O bakışlar öyle bir hal alır ki utanmam gerektiğini hissederim hep.

Oğlumla birlikte masaları düzeltmeye başlıyorum ben de. İçimize bir türlü sinmediği için tekrar tekrar düzeltiyoruz. Oğlum benden daha intizamlı, onun içine hiç sinmiyor. Onu izlerken gülmeye başlıyorum. Onun o coşkusu, telaşı, gerginliği, dikkati, iletişim şekli… Seviyorum. Anne-oğul iletişimimiz bu şekilde. Bize iletişim şeklimizden dolayı garip bakacaksanız bakmaya devam edebilirsiniz, çünkü şu an bu yamuk masayı düzeltmekle meşgulüz.

Kendi sınırlarımızı belirlememizi sağlayacak olan sorgulama sürecinden korkan bir ses var. Bu sese toplum diyerek toplumsal normları bize hatırlattığını söylüyoruz; fakat bu söylem toplumun kim olduğunu, toplumsal normların neler olduğunu ve bu normları kimlerin belirlediğini öğrenmemize yetmiyor. Toplumsal norm dediğimiz şey; bizi yeni bir davranış şekliyle belirsizliğe sürüklenmekten kurtaran içimizdeki bir parçadır aynı zamanda. Yeni ve farklı bir davranış ile birlikte güvenli sınırlarımızdan bizi çıkaracak olan seçenekleri, kararları ve durumları görmemizi engeller ve böylelikle bizi farklı deneyimlerden korur. Belirsizlikten uzaklaştırır. Toplumun bizi özgürlüğümüzden kopardığını söyleriz bazen; fakat aslında dışlanmaktan korkan yanımızı susturmak için bir seçim yaptığımızı fark etmeyiz.

Topluluk halinde yaşamak dışlanma korkusunu da beraberinde getirir. Toplumun dışında olma seçeneği hem çok zor hem de fazlasıyla yalnızlaştırıcıdır. Fakat toplum dediğimiz olgunun bize sunduğunu düşündüğümüz normların ne kadarını benimseyip ne kadarını benimsemeyeceğimiz, bu konudaki çünkü’lerimiz ve toplum içerisinde kendimizi bulmak istediğimiz nokta tamamıyla bize aittir. Toplumsal yaşamın getirdiği ve herkesin biricikliğinden dolayı ortaya çıkan bu farklılıkları nasıl karşıladığımız da aslında bizi bize anlatan önemli bir noktadır.

Toplumun dışında olmaktan korktuğumuz için sürekli yinelediğimiz “Elalem bize ne der?” sorusunun bize getirdiği diğer sorular ise; elalem kimdir, elalem bize ne demektedir ve bunu gerçekten elalem mi bize demektedir yoksa bizim mi kendimize dediğimizdir?