Cinsellik: ‘’Beden’’ İle Var Olmak
Beyza Akgün
Cinsellik varoluşçu bir bakışla açıklanmaya çalışıldığında önce cinselliği bedenden ayrıştırıp düşünmenin sakıncalı olduğunu fark ederiz. Bu konuyu ontolojik açıdan ele alan en kapsayıcı araştırmalar Jean-Paul Sartre’ın Varlık ve Hiçlik eseri ile Maurice Merleau-Ponty’nin Algının Fenomenolojisi adlı eserinde yer alır. Sartre ve Merleau-Ponty’ye göre cinsellik başkalarıyla ilişkilenirken vücut bulan algısal deneyimin içinde kendini gösterir; öteki olma halinde öznelerarası bir karşılık bulur.
Cinselliği yalnız seks, özel tutkular ve arzu nesnesine yönelme davranışı bağlamında ele almak son derece indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Merleau-Ponty, cinselliği bir açıklamaya sığdırmanın yersiz olacağına vurgu yapmış ve cinselliğin tüm varlığımıza yayıldığını belirtmiştir. Michel Foucault benzer bir açıdan yaklaşarak cinselliğin seksle olan bağının ötesine bakıldığında anlaşılabilir olduğunu düşünmüştür.
Başkalarına ve dünyaya uzanmak için kendimizi bedenimiz aracılığıyla cinselliğimizle ortaya koyarız. Cinselliğimiz dünyadaki var olma halimizin bir yansıması olarak belirirken canlılığımızı ifşa eder. Atmosferin hep var olması gibi cinselliğimiz de hep vardır, bir görüntü ile izlenebilir, koku ve/veya ses gibi etrafa yayılabilir. Bu bakımdan bir başkası ile karşılaşmanın cinsel bir anlamı olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer sahiden Sartre ve Merleau-Ponty’nin söz ettiği gibi cinsellik tüm varlığımıza yayılıyorsa o halde cinselliğin muhakkak varoluşsal bir anlamı olması gerekir.
Martin Heidegger ise insan varlığı olarak tanımladığı Dasein’ı açıklarken dünya-içinde olmanın nasıl bir şey olduğunu araştırır. En önemli eseri Varlık ve Zaman’da cinselliği ayrıca ele almaz fakat cinselliği; ihtimam gösterme ontolojik olgusunun içerdiği arzu, dilek ve düşkünlük fenomenleri ile açıklar. Sartre, arzuyu insanın hiçliğini bertaraf etmesi için başkasına yönelmesi olarak açıklar. Merleau-Ponty ise arzunun bizleri bedenli özneler olarak başkalarıyla olan dünyaya yerleştirdiğini ve bu nedenle hep bir niyetlilik içermekte olduğunu ifade eder.
Cinselliği dünyada-var-olma halimizden ayrı tutmamak bu konudaki meselelere başka bir gözlükle bakmayı sağlar. Nihayetinde vücut bulmuş bir öyküyü anlamanın yolu cinselliğin ontolojisine bakmaktan geçer.
Kendi gerçekliğine temas etmekten uzak birinin vücut bulmuş cinselliğinin canlılık göstermesi beklendik bir durum değildir. Dünyayı algılayıp onunla nasıl ilişkilendiğimiz cinselliğimizle nasıl vücut bulacağımızın belirleyicisi olacaktır. Kişinin cinselliği algılayışı, seksüel olarak işlevsel veya işlevsiz bir yaşantısı olması, hissettiği tatmin ve haz cinsel dünyanın ontik dışavurumları olarak nitelendirilebilir.
Varoluşu anlamak için gösterilen tüm çabalar ve bedenli bir varlık olarak nasıl ilişkilenebildiğimizi açıklamaya yönelik araştırmamız cinsel olarak nasıl var olduğumuzu anlamamızı da kolaylaştırır. Böylesi bir araştırma ihtiyaç duyulan dönüşüm imkânlarının farkına varılmasına ve cinsel olarak memnuniyet duyulan varoluşun tecrübe edilmesine alan açar.